Hemingway’in gözünden 30 Ağustos zaferi

Anadolu’da emperyalizme karşı verilen destansı mücadelenin, Türk milletinin Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kazandığı Büyük Zafer’in yıl dönümü olan 30 Ağustos, sadece cephelerde değil, aynı zamanda enformasyon ve dezenformasyon savaşlarının da yaşandığı o dönemde, Türkiye’ye gelen yabancı isimler arasında dünya edebiyatının efsanelerinden biri de vardı: Ernest Hemingway.

Henüz 23 yaşındayken İngiliz işgali altındaki İstanbul’a gelen genç Hemingway, Toronto Star gazetesi için kaleme aldığı yazılarda sadece işgal altındaki İstanbul’u ve Batı’nın Türkiye’ye bakışını değil, aynı zamanda Anadolu’da yaşananların Batı kamuoyunda nasıl yankılandığını da anlattı.

Hürriyet yazarı Gökçe Aytulu, yazısında, Hemingway’in Türkiye izlenimlerinden Atatürk’ün Kocatepe’deki ikonik fotoğrafına, Milli Mücadele’deki bilgi savaşlarından Batı basınının Mustafa Kemal’e bakışına değindi.

‘PEK ÇOK YABANCI BU DÖNEMDE TÜRKİYE’DEYDİ’

Aytulu’nun yazısı şu şekilde:

BUGÜN 30 Ağustos. Diz çökertilip paramparça edilmek istenen bir milletin Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki büyük direnişinin, görkemli zaferinin yıldönümü.

Türk milleti Kurtuluş Savaşı sırasında çok farklı cephelerde savaşmak zorunda kaldı. Bunlardan biri enformasyon ve dezenformasyon savaşıydı.

Kimi ajanlık kimi manipülasyon kimi habercilik peşinde pek çok yabancı bu dönemde Türkiye’deydi.

Bunlar arasında en ilginç isimlerden biri dünya edebiyatının büyük yazarlarından Hemingway.

‘ZFERDEN BİRKAÇ GÜN SONRA İSTABUL’A GELDİ’

Henüz 23 yaşındaki Ernest Hemingway genç bir muhabir ve maceracı olarak, büyük zaferden birkaç gün sonra İngiliz işgali altındaki İstanbul’a gelmişti.

Genç Hemingway, kısa süreli Türkiye macerasında Toronto Star gazetesi için 19 yazı kaleme almış.

Bugün bazı Amerikalı gazeteciler, Hemingway’in Türkiye haberlerini “modern savaş muhabirliğinin temeli” olarak görüyor. Bu tartışmalı bir görüş.

Bu konuda çalışan Himmet Umunç, Peter Lecouras, Çiğdem Oğuz, Neriman Kuyucu gibi akademisyenler arasında Hemingway’in savaşa ve Türklere ilişkin yaklaşımı konusunda farklı yorumlar var.

Hemingway’in Türkiye macerası habercilik açısından olmasa da büyük bir yazarın doğuşunu ve İstanbul’un o dönemki haleti ruhiyesini anlamak açısından eşsiz önemde.

Yazar, İngiliz işgali altındaki İstanbul’u şöyle anlatıyor: “İstanbul filmlerdeki gibi değil. Resimlere, tablolara, hiçbir şeye benzemiyor… İstanbul’un beyaz, pırıl pırıl ve heybetli olması gerekirdi.”

Genç Hemingway, Anadolu’da işgali püskürtüp büyük bir zafer kazanan Türk Ordusu’nun gelişini “karamsarlıkla” bekleyen İngilizleri, İstanbul’dan göçmeye çalışan yabancıların ve azınlıkların durumunu anlattıktan sonra Yunanlılar için şu tespiti yapıyor:

“Yunanlılar farklı bir konumda. Ulusal vicdanlarında suçluluk duygusu var. Yunan ordusunun Anadolu’dan çekilirken Türk köylerini yakıp yıktığı, tarlalardaki ekinleri, harmanlardaki tahılları yaktığı ve zulüm işlediği tartışmasız bir gerçek. Bu gerçekler, Amerikalı yardım görevlileri ve Hıristiyanlar tarafından da doğrulanmakta.”

TÜRKİYE MACERASI DÖNÜM NOKTASI

Hemingway Mudanya mütarekesi sırasında İstanbul’daki gergin bekleyişi ise abartılı biçimde tasvir etmiş: “Batum’dan Bağdat’a, Singapur’dan Sicilya’ya kadar buraya gelmiş cellatlar, haydutlar, eşkıyalar ve Levanten korsanlarının aldığı bir yarış heyecanı bu. Yağmanın başlamasını bekliyorlar. Kemal Paşa’nın birliklerinin muzaffer girişiyle benzinle ıslatılmış kibrit kutusu gibi yanacak olan tahtadan gecekondu mahalleleriyle yağmayı başlatmaya hazırlar.”

Hemingway’in Türkiye izlenimlerinde birçok maddi hata var. Yazdıkları genel olarak İngiliz istihbaratı ve işgal güçlerine dayanıyor.

Ama genç bir muhabirden bir dünya yazarı olma yolculuğunda ışıldayan cümleleri dikkat çekiyor.

Zaten Türkiye macerası, kariyerinde dönüm noktalarından biri olmuş. Yıllar sonra şöyle anlatmış: “Türkiye’den dönerken kalbim kırıktı. Paris’te oturup bütün hayatımı bunun için bir şeyler yapmaya mı adayacağım, yoksa yazar mı olacağım diye düşündüm.’”

FOTOĞRAFIN SIRRI

MİLLÎ Mücadele’deki “enformasyon” savaşlarının en ilginç örneklerinden birine Etem Tem’in anılarında rastlamak mümkün. Büyük Taarruz sırasında Kocatepe’de çektiği ikonik Atatürk fotoğrafıyla tanınan Tem, Kurtuluş Savaşı’nın belgelenmesi açısından tarihi bir rol üstlendi.

Yeditepe Üniversitesi’nden Tülay Alim Baran’ın hazırladığı hatıratında Tem, o fotoğrafın hikâyesini şöyle anlatmış:

“Kocatepe’nin kayalıkları üzerinde Mustafa Kemal bir taraftan dolaşıyor, bir taraftan da mütemadiyen şu cümleyi tekrar ediyordu:

‘Haydi bakalım Hacıanesti!’

Orada mevcut bulunanlardan bazıları bundan ne kastettiğini anlayamıyorlardı. Ben istihbaratta çalıştığım için manasını biliyordum.

Yunan Başkomutanı Hacıanesti yeni tayin edilmiş ve İzmir’e gönderilmişti. Bütün cepheyi dolaştıktan sonra ecnebi gazetecilerle konuştu. Bir gazetecinin ‘Mustafa Kemal’i gördün mü?’ sorusuna şöyle yanıt verdi:

‘Bütün cepheyi gezdim ama söylediğiniz namda bir kimseyle müşerref olduğumu hatırlamıyorum.’

Bu lafın üzerinden üç ay geçmişti. Şimdi Mustafa Kemal Kocatepe’de hem geziyor hem ‘Haydi bakalım Hacıanesti’ diyerek Yunan komutanı arıyordu.

Savaş nasıl sonuçlandı biliyoruz. Büyük Taarruz’dan üç ay sonra Hacıanesti vatana ihanet dolayısıyla Yunanistan’da ölüme mahkûm edildi. 15 Kasım 1922’de idam mangasının karşına çıktığında son sözü şu oldu: “Tek utancım, bir firariler ordusuna başkomutan olmaktır.”

‘BENZERSİZ BİR YÖNETİM SİSTEMİ KURDU’

GENÇ Ernest Hemingway’in İstanbul’da büyük bir tedirginlikle beklediği Mustafa Kemal, çok değil, bir yıl sonra Batı basınında dünyanın en saygın devlet adamları arasında gösteriliyordu.

Amerikan gazetesi Saturday Evening Post, 20 Ekim1923’te yayınlanan bir söyleşide Mustafa Kemal’i şöyle tanımlıyor: “Daralan liderlik sahnesinde yalnızca Lenin ve Mussolini onunla boy ölçüşebilir… Lenin kan ve zorbalıkla bir otokrasi kurdu. Mussolini, kişisel ve siyasi bir diktatörlük tesis etti. Kemal ise yalnızca yenilmiş bir milleti zafere götürüp galipleri şart koşmakla kalmadı, aynı zamanda yeni ve benzersiz bir yönetim sistemi kurdu.”

Atatürk o söyleşide geleceğe yönelik tasavvurunu da şöyle anlatmış: “Emperyalizm yıkılmaya mahkumdur. Bunun cevabını Almanya, Avusturya, Rusya’nın çöküşünde bulursunuz. Demokrasi insan ırkının ümididir.”

Author: can tok